16 Şubat 2019 Cumartesi

UMUT YÜKLÜ BALONUMUZA DAVETLİSİNİZ-İSTANBULLU GELİN 72.BÖLÜM

Umut sen ne güzel,ne anlamlı bir kelimesin öyle.Ben, bazı kelimelerin gücüne ve sihirine inanlardanım.Bu kelimelerin serpilldiği yüreklerdeki kin ve nefret dahil tüm kötü duygularla savaşıp, her daim iyiliği galip getirme gücünden hiç şüphe duymadım.Bugüne kadar da bu düşüncemden ötürü hiç yanılmadım.Çünkü, sanıldığının aksine iyilik ve tabii ki umut, diğer tüm kötücül duygulardan çok daha güçlüdür.Sadece onun, orada ollduğunu görebilecek gözlere ve hissedebilecek bir kalbe ihtiyaç vardır.İnsanın içindeki karanlığı ışığı ile aydınlatacak olan umut, ortaya çıkmak bir sebep arar, durur kendine. Kimileri, hırs ve ego gibi çeşitli nedenlerle bu ışığı gözden kaçırır.Kimileri de tıpkı,''Adem'' gibi kendisine yansıyan ve onu iyiliği çağıran ''umut ışığı''nı geri çevirmez ve ona ruhunun derinliklerindeki karanlıktan ona tutnarak çıkar.
İnsan hayatında milat olan bazı dönemeçler vardır.''Adem'' içinde bu dönemeç, Umut'u kucağına aldığı o, ilk an. Aslına bakarsanız; Umut'un dünyaya gelişi, sadece ''Adem'' için değil, aynı zamanda tüm, ''İstanbullu Gelin'' fertleri için yepyeni bir başlangıç.''Umut'', gelişiyle birlikte bir anlık kızgınlıkla atılan köprülerin yeniden kurulmasını, kırılan kalplerin yeniden onarılmasını sağladı. Bu bölümde izlemiş olduğumuz, mutlulluğun fitilini de onun gelişi ateşledi.Ben, insanın değişime son derece açık bir varlık olduğunu düşünüyorum her zaman.Bu değişimi, izlediğimiz filmlerde ya da okuduğum kitaplarda gördüğümde o, hikayenin sahici beni hikayenin dünyasına ortak eder.Faruk'un tüm ön yargılarına rağmen, egosunu da bir tarafa bırakarak,Adem'e inanıp, zeyin dalı uzatması çok anlamlıydı.Düşünün, olmaz denilen oldu;ve tüm yaşanılanlara rağmen ''Boran'' kardeşler yeniden aynı sofra etrafında buluştu.Ne yalan söyleyim, bölümün en sevdiğim sahnelerinden biriydi.Hem oyuncuların doğallığı, hem dialogların güzelliği beni, benden aldı.Sahnenin alt metninde kadınlara, sevgi ve saygıya dair verilen mesaj tek kelime ile muazzamdı. Bu işlere meraklı, senaryo yazma sevdasında olan biri olarak; İstanbullu Gelin'' senaryo ekibinin ve yönetmenimiz Zeynep Günay Tan'ın her daim bu ''kadın'' tarafında olma durumuna gerçekten hayranım...
Tüm bu güzellikler içinde beni hüzünlendiren tek şey Dilara'nın,Adem yanında olmadığı zamanlarda gözlerinde beliren, ''kalabalıklar içindeki yanlızlık hali'' duygusunu görmekti.Adem ve Dilara'nın ilişkisi, diğer tüm karakterlerinde ilişkilerinde de benzerleri görülen türlü sınavlardan geçti yada mevcut durum göz önüne alındığında geçemedi demek,daha doğru diye düşünüyorum.Tamam, bu süreçte Dilara'nın da yapmış olduğu pek çok hata yaptı.Ama, gelinen nokta itibariyle bu derece derin bir yanlızlığı hak ettiğini hiç düşünüyorum.Ancak sevgili teşriki mesai,böyle bir hamle yaptığıysa vardır, bir bildiği.Fikret ve İpek iklisi içinde benzer bir süreç kapıda maalesef.Buradaki sorun tamamıyla Fikret kaynaklı olduğundan yorum yapamıyorum.Zira, dizide haftalardır çözemediğim tek karakter kendisi.Bölümün temasının ''aşk'' olması sebebiyle; Faruk'un Süreyya'ya anlamlı jest ile ilgili birkaç cümle etmek isterim.Bu sahne sayesinde; izleyenler olarak biraz geçmişe gittik.Bana kalırsa, böyle özel ve anlam içeren günlerde, dizi karakterlerine şatafatlı ama içi boş hediye ve süprizler seçtirmek yerine içinden duygu ve anılar geçen jestler yaptırmayı tercih etmek çok özel bir davranış.Bu sayede hikaye,seyirci açısından dahaincel bir hal alıyor.İzlerken çok duygulandım.Muhteşem bir bölümdü.Sahnede ve bölümde eemeği geçen tüm ekibe sonsuz teşekkürler.Her daim,Aşk'a ve sevgiye inanmaya devam...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder