31 Mart 2019 Pazar

MUTLU GÜNLERE...-ERKENCİ KUŞ 36.BÖLÜM

Birini sevmek,insanı özgürleştirir.Hayata,evrene ve daha birçok şeye bakışını değiştirir.Mutluluk ve huzur verir.Bu duyguyu ekranlarda türlü türlü işlerde izleyebiliyorsunuz.Ancak bir seyirci olarak benim bu konudaki tercihim;bu duygunun çeşitli yansımalarını izlerken aynı zamanda keyif almak yönünde.Romantik komedi türündeki işlerin en sevdiğim özelliklerinden biri de bu.Ekran karşısına oturduğunuzda Aşk'ın birbirinden farklı onlarca tonu sarıyor etrafınızı.Bu konuda da hepimizin içini açan, ERKENCİ KUŞ var.Can ve Sanem'in hikayesine ilk bölümden beri şahitlik eden bir seyirci olarak,şunu sötleyebilirim ki bugüne kadar tv ekranının gördüğü hem en uyumlu hem de enerjik çiftlerden.İki karakterde bugünlere gelene kadar çeşit çeşit sınavdan geçti.Bu sınavlardan bazıları dış etkenlerden kaynaklı iken;bazıları ise doğrudan kendilerinden kaynaklansa da sonucunda yine el ele olmayı başardılar.Sanırım,gerçekten sevmekte böyle bir şey.Kimi zaman,kendi alanınızda ve kırmızı çizgilerinizden ödün vermeniz gerekiyor.Ki bu durum Sanem ve Can ilişkisini ilk günden beri en zora sokan durum buydu maalesef.Ancak yaşanan tüm bu zorlu süreçler,ikisi içinde iyi bir ders oldu,diye düşünüyorum.Bölümü genel itibariyle çok ama çok beğendimAma anlamlandıramadığım tek nokta,Polen'in haftalardır ısrarla neden Hüma ile bir olup saçma sapan entrikalar çevirdiği.Karakter gittikçe daha da tuhaflaşıyor.Umarım en kısa zamanda bunu düzeltecek bir gelişme yaşanır.
Onun dışında her şey şahaneydi.Erkenci Kuş ve Albatros mutlu günlere doğru yolcuğa hazır.Bizde keyifle maceralarını izleyeceğiz.EMEKLERE SAĞLIK...

30 Mart 2019 Cumartesi

İNSANIN ARAFI KALBİNDEDİR-Hercai 3.bölüm

Birbirini seven iki insanın bir araya gelip;kendilerine tüm kötülüklerden uzak yeni bir dünya kurmaya niyetlenmesi,yaşanabilecek en mucizevi olaylardan biridir.Ancak,bazen farklı iki dünyaya sahip bu iki kişinin, geçmişlerindeki  yaşanmışlıkları bir tarafa bırakıp;yeni yola çıkması sanıldığından çok daha zor olabiliyor.Hele bir de bu dünyanın içinde,kendini her şeyin sahibi zanneden insanlar varsa.Hep söylerim,bir çocuğun kalbi boş bir bahçe gibidir,oraya hangi tohum ekilirse o türden ağaçlar ve çiçekler yetişir.Bu sebeple olanlar için,Miran'a kızamıyorum.Elbette,kızgınlığını ve öfkesini gösterme biçimi çok yalnış.Ama yine de Azize'nin yanında yetişmiş biri olarak ruh sağlığını, defolarına rağmen korumayı başarmış.Ki bu durum Miran'ın özünde ne kadar iyi yürekli olduğunun net bir göstergesi.Bence Miran'ın asıl sorunu,Azize'nin anlattıkları sebebiyle;kalbindeki arafta öylece kalakalması.Bir yanında onu yıllar boyunca intikam masalları ile büyütmüş babaannesi ve onun sözleri,diğer yanında kendisinin de hiç hesaba katmadığı bir deli sevda.Kim böyle bir durumun ortasında kalsa,biraz olsun affallamaz mı?Yaşadığı süreç,böylesine zor ve çetrefilli iken;her şeyi bir tarafa bırakarak Reyyan'a koşması ve onun için çırpınması ve ona olan hislerinin yaptıklarının altında ne kadar ezildiğinin çok açık kanıtı.Ama bunlar bir tarafa,Reyyan'ın tüm yaşattıklarının bedeli olarak,Miran'ı uzunca bir süre süründürsün,istiyorum o ayrı.
Ah be Reyyan,senin için, yaşadıkların için ne dersek az,eksik ve yetersiz sanki.Öncelikle diziyi''Reyyan'' karakteri ve ona yaşatılanlar üzerinden eleştirenlere birkaç şey söylemek istiyorum,müsadenizle.Elbette,bütün fikirlere ve düşüncelere sonuna kadar saygılıyım.Fakat, yapılan eleştirilerin hiçbirine katılmıyorum.Çünkü, ne ''Hercai'' sıradan bir töre dizisi ne de ''Reyyan'' sıradan,pasif bir karakter.O,sadece hesapsız,kitapsız ve çok derinlerden seven biri.Tüm suskunluğu ve çaresizliği kendisine yaşatılanlardan çok,kırılan hayallerine ve yıkılan güvenine.
Düşünün,bir gün önce sizi sevdiğini söyleyen adam,bir gün sonra sizi öldürmek için,bambaşka biri olarak çıkıyor karşınıza.Bu durumun,haydi insanlardan gelecek tepkileri bir tarafa bırakalım,bir kalp için ne kadar yaralayıcı olduğunun farkında mısınız?Reyyan'ın o pamuk kalbi öyle derinden ve öyle büyük bir yara aldı ki,iyileşip toparlanması haklı olarak biraz zaman alacaktır.Kaldı ki bence,o hâla yaşadıklarının şokunda ve ne yaşadığını tam olarak anlayabilmiş değil.Zirâ yaşadığı olay, iki günde hazmedilip,unutulabilecek türden değil.Onun kendini toparlaması ve yaralarını sarması,ancak zamanla mümkün.Sonrasında, o da hikayesini yeniden yazmak için var gücü ile savaşacaktır,eminim.
Çünkü,Reyyan tüm bunların ötesinde çok naif, ama bir o kadar da dik başlı ve gururlu ;tıpkı bir ''Kardelen'' gibi.Bu benzetmeyi öylesine yapmıyorum.Kardelen çiçeğinin özelliklerini bilenler beni çok iyi anlayacaklardır.Zaten son sahnede yaptığı hamle,bu özelliklerinin çok net bir göstergesi.Çünkü Reyyan, o hamleyi acizliğinden veya zavallığından değil,aksine gururundan yaptı.Her şeyi ile efsane bir sahne izledik.Hatırladıkça gönül telim hâla titriyor.Muzzam bir bölümdü.Emeği geçenlere sonsuz teşekkürler.Var olun...

28 Mart 2019 Perşembe

KALPLERİMİZDEKİ CAM KIRIKLARI-KUZGUN 7.BÖLÜM

Güven,iki insan arasındaki en kuvvetli bağdır.O bağ, bir kez zedelendiğinde;kalplerde tamiri oldukça güç yaralar açar.Zaman geçer,açılan yaralar iyileşir;ancak açılan yaraların sızısı hep orada kalır.Dila ve Kuzgun'un mevcut durumu tam olarak böyle.Kuzgun,Rıfat'ı devirmek için yaptığı her hamlede;Dila'nın kalbinde derin bir yara açtı.Tüm bu yaşananlara rağmen;Dila,Kuzgun'un bugüne kadar yaptıklarına aklında olmasa bile kalbinde her daim haklı gerekçeler bularak;ona yeni bir adım attı.Ta ki,Kuzgun yaptığı son hamleye kadar...Kuzgun'un kendince haklı nedenlerle Rıfat'ın ayağını kaydırması,Dila ve Kuzgun arasına aşılmaz duvar ördü.Kız çocuklarının ilk kahramanları babalarıdır.Kuzgun,Dila'nın kahramanını bilerek ve isterek elinden aldı.Her ne kadar Kuzgun 'un bu hamleyi yaparken haklı sebepleri olsa;Dila için bunun hiç önemi yok.Çünkü Rıfat,sosyal hayatta ne kadar kötü olursa olsun;sonuçta Rıfat onun babası.Rıfat'ın hapise girişi,Kuzgun'un içini bir parça soğutsada;görünmez mesafeler açtı.Onlar artık sadece iki çocukluk aşkı değil,aynı zamanda iki azılı düşman Bu noktadan sonra,hikayenin nasıl devam edeceğini gerçkten çok merak ediyorum
Hayat,bazen bizi öyle zor sorularla sınar ki;soruların cevaplarına ulaşmaya çalışırken,kendimizi ve benliğimizi kaybeder,bambaşka biri olur.Kuzgun, hayatın tüm zor sorularına küçücük yaşında cevaplar bulmak zor bırakılmış yalnız bir adam.Tüm hırçınlığı,ona uzanan her ele karşı saldırgan tavrı ve bastıramadığı öfkesi hep bundan.Ailesinden birine doğru atmaya niyetlendiği her yeni adımda; içindeki,çocuk yaşında annesi tarafından vazgeçilen Kuzgun durduruyordu onu.Ancak,dün akşamki bölümde Kuzgun'undan kardeşlerine doğru atılmış son derece bir adım geldi.Ne yalan söyleyeyim,uzun zamandır byle bir sahne bekliyordum.Çünkü,yaşanlarda Meryem ne kadar suçlu ise,Kumru ve Kartal'da o kadar suçsuz.Dün akşam yayınlanan bölümdeki pamuk şeker sahnesi gerçekten efsaneydi..Ben bu üç kardeşten daha çok sahne izlemek istiyorum.Mümkün müdür?EMEKLERE SAĞLIK

27 Mart 2019 Çarşamba

MUCİZELERE İNAN-KADIN 55.bölüm

İnsan hayatı boyunca,türlü sınavlardan geçerek ayakta kalmaya çalışır.Bu sınavlardan bazıları doğrudan bizimle ilgili iken;bazıları da dolaylı olarak etkiler.Kimi zaman ebevenylerimizin hataların yükünü sırtımıza alıp;geçmeye çalışırız bu sınavlardan.Tam da Arif'in yaptığı gibi.Hani,bir söz vardır;''İnsan yedisinde ne ise yetmişinde de odur''diye.Bu söz, Arif'i anlatıyor sanki.Zira,çocukluk yıllarına gittikçe görüyoruz ki;Arif'in güzel kalbi ve masumiyeti daha çocuk yaşta kendini belli etmiş.Arif, benim gözümde''masal kahramanı''Sevdiği için kendinden vazgeçebilecek kadar gözü kara,ama aynı zamanda yumuşacık bir kalbi olan güzel adam.Hayattını bugüne kadar geçen kısmında binbir türlü zorlukla mücadele etmiş.Her daim çevesindekileri düşünmekten,çoğunlukla kendini unutmuş biri.Tüm bunların üstüne son olarak Bahar için yaptığı fedakarlıkta eklenince üzerine söylebileceğimiz bir kelime,cümle kalmadı.Günümüz aşkları,genel itibariyle çerez misali anlık tüketilmeye meyilli olduğundan;bu kadar derin ve içten seven bir karakter gördüğümüz vakit dengelerimiz hafif şaşıyor.Şaşmasınne yapsın?Bugün kaçımız,en kıymetli hazinemiz olan özgürlüğümüzü,sevdiğimiz insan için yakarız.Şöyle bir düşündüm,aramızdan bir veya iki kişi bu dereece cesur olabilir gibi geliyor.
Bahar'ın,mutluluğu için kendini umutsuzluğun kör karanlığına düşünmeden hapsetti.Onu bu kör karanlığından, zamanında şefkat elini uzattığı kardeşi Kısmet kurtaracak.İkisinin arasındaki ilişkinin sıcaklığına ve samimiyetine bayıldım.İlerleyen haftalarda bu ikilinin başına gelecekleri çok merak ediyorum.Belki,Kısmet bir şekilde abisinin mutluluğuna da vesile olur.Açık söyleyeyim,Bahar ile Nezir'in evlenme ihtimalinin olduğunu düşünmüyorum.Zira öyle bir durumda Bahar ve Arif'in hikayrsi ciddi şekilde yara alır.Umarım bu yola başvurmazlar.Emeklere Sağlık...

24 Mart 2019 Pazar

AŞK'IN, HALLERİ-ERKENCİ KUŞ 35.BÖLÜM

Sevmek,insanı iyileştirme gücü olan olan ender duygulardandır.Onu bütün zaaf,hata ve katı kurallarından sıyırıp;olması gereken kişiye dönüştürür.Birbirini sevme cesareti gösteren insanlara,güzelliklerle dolu yeni bir dünya hediye eder.Bu yeni dünyada aşkın her türlü hali binbir farklılıkla yaşanır.Çünkü her insan biriciktir.Dolayısıyla da duygular farklı kalplerde yaşanırken birbirinden benzersiz hallere bürünür.Ancak bu hallerden izlemesi de yaşaması da en keyif verici olanı,aşkın''mutluluk'' hali.İnsan aşkın''mutluluk''halini yaşarken;çeşitli sebeplerden,sıkı sıkya kapattığı kalbinin kapılarını sonuna kadar açar.Ve özgürleşen ruh ile birlikte;kalbimizin derinliklerinde saklı kalan; çocuk da kendini gösterir.Elbette,birbirini seven iki insanın,bu noktaya gelebilmesi hiç kolay bir süreç değildir.Bu uzun ve zorlu süreçte;insanın en çok ihtiyaç duyduğu,duygu kesinlikle ve kesinlikle sabırdır.Çünkü,bu süreç boyunca;iki aşık da,onları en çok zorlayacak şeylerle sınanır.Ve ancak,tüm sınanmalardan yaşanmış her şeye rağmen;el ele çıkabilenler başarılı olur.Netice itibariyle de iki aşık, aşkın''mutluluk'' halini yaşamaya başlar.
Erkenci Kuş'un,deli dolu kabına sığmaz;iki aşığı nihayet,haftalar sonra yeniden bu hali yaşamaya başladılar.Ne yalan söyleyeyim,haftalardır birçok seyirci gibi bende bu sahneleri bekliyordum.Ve açıkca söylemek gerekirse sahneler beni son derece tatmin etti.Yine kıskançlık dozu oldukça yüksek bir bölüm izledik.Bu durum benim için;bir seyirci olarak keyifli verici.Sanem ve Can'ın hikayesinin en etkili domino taşlarından bir tanesi bu duygu olduğundan;karakterlere farklı renkler katıyor.Tek düzelik olmasını engelliyor.Tüm bunların üzerine bir de Hüma'nın yapmış olduğu hamle ile körüklenen ''sosyal statü farlılıklarının gelmesi şahane oldu.Şahane oldu diyorum, çünkü ben bu kötücül hislerle yapılmış hamlenin,Hüma'nın tahmin edemeyeceği iyi olaylara neden olacağını düşünenlerdenim.
Örneğin; Can ve Sanem için ailelerinden gizli bir evlilik olması gibi.Fena fikir deği sanki.Siz ne dersinz,bilmem ama bence bunun sonucunda;hem komedi hem romantizim dozu yüksek sahneler çıkar ortaya.Ki,son sahnede;Sanem'in yaptığı evlilik teklifi düşünüldüğünde bu adım hiç uzak değil.Yani en azından isteğim bu yönde...İzlediğimiz güzel sahneler için çokca teşekkürler,emeklere sağlık...

23 Mart 2019 Cumartesi

ACITTIĞIN CAN KADAR;YANAR CANIN-HERCAİ 2.BÖLÜM

Var olduğu coğrafya, ama daha çok da içine doğduğu aile; kaderini tümden değiştirir, insanı.Çünkü insanı,şu an bulunduğu haline dönüştüren;ailesinden kendisine miras kalan değerler bütünüdür.Aileden kişiye miras kalan birçok değer olmakla birlikte;en önemli olanları, hiç kuşkusuz vicdan ve merhamet sahibi olmaktır.Ya da daha doğru bir ifade ile; olmaya çalışmasıdır en azından.Çünkü,insanın kişiliğinin oluşması;dünden bugüne olup biten bir süreç değildir.Aksine,bir tohumun toprak ile buluşup;her dalında başka mucize saklı bir ağaca dönüşmesi gibi;zorlu ve uzun,bir yolculuktur,insanın kendini bulması.İşte,tam da bu sebeple;insan bu zorlu yolculukta,türlü mücadelelerle boğuşarak ilerlerken;ona yoldaşlık eden bireyin de akıl ,mantık ve sağduyu sahibi olması çok önemlidir.Zira,aksi durumda,Miran'ın içinde bulunduğu ruh haline sahip;insanlar sarar etrafımızı.Bana sorarsanız;Miran, Azize'nin yanında iyi bile korumuş kendisini.En azından,fısıltı şeklinde de olsa;hala vicdanınını sesini duyuyor.Ki,Azize gibi kötücül birinin yanında ve onun himayesinde büyünüş biri için;bu durum gerçekten mucize.Küçücük bir çocuğu,düşmanlarına karşı;silah olarak kullanmış birinden bahsediyoruz.Elbette, hiçbir gerekçe Miran'ın yaptıklarını haklı çıkarmaz.Ancak kininin ve öfkesinin ateşleyicisi çok net bir biçimde belli.Azize...Kadın,Miran'ı manüpüle etme konusunda gerçekten dünya markası.Ne zaman Miran'ın kalbinin bir parça yumuşadığını ve sağduyu ile hareket edeceğini hissetse;kötücül tohumlarını saçıyor kalbine.


Hoş, anlattığı intikam hikayesinin;Hazar'ı gördükçe hiçbir inandırıcığı kalmıyor gözümde.Çünkü Hazar,birilerini öldürüp;bunun üstüne yatabilecek kadar vicdan yoksunu bir adam değil gibi.Yani,en azından görünüşte öyle. Bu durumda,Azize'nin,Miran'a yıllardır anlattığı intikam masalı ya eksik, ya da bilerek yanlış anlatıyor.Ki Azize'nin ruh halini ve kişiliğini de düşününce; ikinci seçenek daha bir akla yatkın geliyor.Ama tabii bu benim tahminim.İlerleyen haftalarda ne olur,onu izleyip göreceğiz.Biz kadınlar normal şartlarda; son derece güçlü,kararlı ve ayakları yere sağlam basan varlıklarız.Ancak,işin içine ''AŞK'' girdiği zaman sahip olduğuğumuz;bunca güzel özelliklerimiz bir tarafa,bir çocuk kadar masum ve saf olabiliyoruz.Elbette,bu durum kötü bir şey değil.Ancak,tüm korkularımıza rağmen; zırhımızı kaldırıp kalbimizi,birinin eline teslim ettiğimizde göze alamacağımız tehlikelerle karşı karşıya kalırız.Reyyan'ın bu derece şiddetli yıkımının sebebi de,sorgusuz sualsiz  o camdan  kalbini Miran, gibi hiddetli birinin eline teslim etmesi.Sonrasında yaşananlar gerçekten korkunç.Bir kadın için;atlatılması neredeyse imkansız bir trajedi.
Üstelik şu an sadece kendi biliyor yaşadıklarını.Ailesi durumu öğrendiğinde;özellikle de dedesi olabilecekleri düşünemiyorum.Bölümün ama özellikle de son sahnenin etkisini hala üzerimden atamadım.O yüzden,gelecek bölümlerle ilgili bir yorum yapamıyorum.Tek dileğim,Reyyan'ın kendisine yapılanların öcünü Miran'dan kat be kat alması.Gül'ün vurulduğu sahne hepimizi yıktı,geçti.Ama verdiği mesaj o kadar net ve doğru ki söyleyecek söz bulamıyorum...Şahane bölümdü,emeklere sağlık.
Senaristlerimizden,Sevgili Eda Tezcan'ın senarist kimliğinden önce yazar kimliği tanışmış biri olarak kendimi çok şanslı hissediyorum.Okumamızın,üzerinden yıllarca geçmiş olmasına rağmen;hala kalbimdeki yeri çok başka olan kitaplardan,''KIZ KULESİ'NDEN GALATA'YA MEKTUPLAR''.Okumamış olanlarınıza,yürekten tavsiye ediyorum.

21 Mart 2019 Perşembe

EN AĞIR DARBE SEVDİĞİNDEN GELENDİR-KUZGUN 6.BÖLÜM

İnsan,hayatı boyunca çok sayıda kişi ile karşılaşır.Bu kişilerden bazıları,belirli etkiler bırakarak çıkar hayatımızdan.Bazıları ise yaşamımıza girdikleri andan itibaren;adeta milat olur.Kuzgun için Dila;Dila içinde Kuzgun tam olarak böyle bıçak sırtı bir noktada.Aralarındaki bağ,bizim gördüğümüzden çok daha kuvvetli.Çünkü,henüz çocuk yaşta iken girmeşler birbirinin yaşamına.Dila'nın,Kuzgun'a iyilik ve aşk ile attığ her adımda; bu çocukluk yıllarının etkisi var.O yıllarda, çocukluk saflığının verdiği masumiyet ile yaptığı hatanın ezikliğini hissediyor.
Kuzgun'un durumu ise bambaşka...Kuzgun,çocukluğunun ve kimsesiz kaldığı yılların hesabını sormak için;çocukluğunun katlediği yere,yani Rıfat'ın yanına geldi.Tüm bunları yaparken istemeyerek de olsa Dila'yı bir köprü olarak kullandı.Üstelik bunun Dila'nın canını ne kadar acıtacağını bile bile yaptı bunları.Bugüne kadar da Dila, Kuzgun'a olan büyük aşkından ötürü tüm bunları görmezden geldi.Ama Kuzgun'un son yaptığı hamle, Dila ve Kuzgun arasındaki o kopmaz dediğimiz bağ öyle derinden zarar verdi ki bir daha nasıl toparlanır hiç bilmiyorum.Çünkü,ister kabul edin; ister etmeyin bir kadın için ''baba''figürü eğer;şiddet eğilimi vs yoksa hayatındaki en değerli kişidir.Kahramandır.Dila açısından,Rıfat da öyle.Söylemek istediğim;Rıfat'ın kötü veya iyi biri olması ile alakalı değil.Ki,Rıfat'ın söz konusu kötülük yapmak olduğunda;neler yapabileceğini hepimiz gördük, daha da göreceğiz.Ama bu durum Dila'nın gözündeki Rıfat'ın yerini etkilemez.Her ne kadar adaleti savunan biri olsa da Rıfat,Dila için ''can'' demek.Dila, nasıl Kuzgun'u ateşe atamadı ise Rıfat'ı da atamaz.Aslına bakarsanız,onun bu ruh halini de yine en iyi anlayacak kişi Kuzgun.Zira,yaşanılan her şeye rağmen o, da aksini ıspatlamaya çalışsa da ailesinden vazgeçemiyor.
Kısa bir süre için; aldığı intikam Kuzgun'a nefes aldırır.Ama uzun vadede yaptığı bu hamle yüreğine ağır bir yük olacak.Neticede bu hamlesi,en büyük zararını,Dila'ya verdi.Dila ve Kuzgun'un ilşkisinin bırakın çocuktaki gibi sağlam olmasını,buluduğumuz zaman içerisindeki haline dönmesi bile çok uzun zaman alacaktır.Kuzgun,Dila'nın kalbinin tam ortasına bir bıçak sapladı.
Dila,bu savaşta her zaman iki tarafa eşit mesafede durmaya,ve tüm bu olanlardan Kuzgun'u en az zarar ile çıkarmaya çalıştı.Ama işler değişti,taraflar keskinleşti.Bundan sonra olayar nasıl gelişir bilemiyorum.Lâkin,Dila'nın en sevdiğinden uzun süre iyleşmeyecek bir yara aldığı gerçeği tam karşımızda duruyor.Bu sebeple,7.bölüm en fazla merak ettiğim bölümler arasnda zirvede.Emeklere sağlık,okuyan gözlere teşekkürler.HAFTAYA GÖRÜŞMEK ÜZERE...

20 Mart 2019 Çarşamba

SADECE SEVMEK-KADIN 54.BÖLÜM

Sizce,sevmek nedir?Kendi adıma,cevap vereyim.Bence,sevmek,yaşanan zorluklar karşısında;onun varlığından güç alıp,ona varlığınla güç vermektir.Aranızda aşılmaz dağlar da olsa bir nefes uzağında olmaktır sevdiğinin.Bu derece masalsı sevmelere günümüzde rastlayamadığımızdan sanırım,okuduğumuz ve izlediğimiz hikayelerde bu tip karakterleri daha derinden seviyoruz.Netice itibariyle kadınlar olarak;çocukluğumuzda masallarla büyütüldük.Kimbilir belki de ''Arif''karakterini bu kadar sevip;benimsememizin nedeni de budur.Zira,o dinlediğimiz hikayelerden fırlaşmış gibi seviyor. Bugüne kadar onlarca hikayeye;seyirci sıfaatıyla şahitlik etmiş biri olarak tüm samimiyetimle söylüyorum.Bence ilerleyen yıllarda,Arif'in bu sevme şekilini temel alan bir masal kitabı yazılabilir.Şaka bir yana; böyle samimiyetle seven bulmak zor.Her zorlukta,söylenenlere kulaklarını tıkayıp;aralarındaki mesafelere rağmen hep Bahar'ın yanında.Dün akşam ki bölümü izlerken ;onun adına umutsuzluğa düştüm.Çünkü haftalardır;diğer karakterler en azından tebessüm edebilirken;Arif'in payına hep hüzün ve efkar düşüyor.Ben''bölüm sonuna kadar olurda bu kadar mı olur?''şekllinde hayıflanırken,belki de Arif'in hayatında bugüne kadar ki en umut ışığı kendini gösterdi.Kız kardeşi...Ne yalan söyleyeyim.Hikaye akışında böyle bir hamle beklemiyordum.Hande Altaylı hepimizi şaşırtı.Bu yeni karakterin gelişi; Arif açısından yepyeni bir başlangıç.Yani en azından benim umudum yönde.Ayrıca,Arif söylerken gördüğümüz;Bahar'ın boynundaki kolye detayı iyi bir şeyler olacağının habercisi gibi.
 Ben,Nezir'in hikayesinin yakında biteceğini düşünüyorum.Doruk'u da sırf,Sarp'ın canını yakmak için aldı.Genele bakarsanız,Doruk'u çok sevdiğini görürsünüz.Zaten,Doruk'u görüp de sevmeyen olamaz.Nezir'e olan sevgisi ve merhametin gördükçe;bu masumiyet tertemizin kalplerin ışığı tüm yeryüzünü sarsın istiyorum.
Keşke bizde çocuklar gibi;filitresiz sevebilsek yaşamak daha kolay ve keyifli olurdu.Sizce de öyle değil mi?Bu hafta izlediğimiz bölümde; Arif'ten sonra en çok,Ceyda'ya içerledim.Bugüne kadar çektikleri yetmez gibi;birde Şirin'i çekmek zorunda,Emre ile durumunu hiç söylemiyorum bile.Üstelik,tüm bunları tek başına sırtlamak zorunda.Bahar'ın Ceyda böylesine zor bir durumdayken yanında olabilmesini isterdim,ama olamadı maalesef.Artık onun yüzü de gülsün;dileğim bu.EMEKLERE SAĞLIK.

17 Mart 2019 Pazar

GERÇEK AŞK,BÜTÜN BUZLARI ERİTİR-ERKENCİ KUŞ 34.BÖLÜM

Birini sevmek;zamanla ona benzemektir.Onun sevgisi, kalbinizden taşıp;tüm benliğinizi sarar.Aynı bakmaya,aynı görmeye başlarsanız.Tüm bu güzellikler, hayat yolunu birlikte yürüyebilmek için bazı şeylerden fedakârlık yapabilmeyi gerektirir.Sanırım, konu,''Aşk'' gibi dünyanın en mucizevi duygusu olsa da;ondan bir şeyler feda etmekte en çok zorlandığımız his,gurur.Netice itibariyle,insan her ne kadar aksini iddia etsede bencillikle donatılmış bir varlık.Bu bencilliğimizin doğal bir sonucu olarak,gururumuzdan zerre ödün vermemeye odaklıyoruz kendimizi.Her kavga ve tartışmada ilk adım,önce karşı taraftan gelmeli, diye düşünüyoruz,çoğu zaman.Oysa sevmek;bu derece planlı programlı bir olgu değil.Öyle olduğunda bu hissetiğimiz duygunun adı,''Aşk'' olmaktan çıkıp;tatsız,renksiz bir zorunluluk duygusuna evriliyor.Gerçek sevgi,hesapsız kitapsız yaşanandır.İçinde tüm imkansızları barındırır.Bazen hiç vazgeçemem dediğin kırmızı çizgilerinin üzerinden basıp geçmen gerekir.Çünkü ancak öyle davranarak gerçek ve sonsuz mutluluğa ulaşabilir insan.Ancak,bu noktaya gelebilmek için;kişinin kendisi ile kalıp,sevgisini bir süzgeçten geçirmesi gerekiyor galiba.Belki biraz da kaybetmekle sınanması.Kaybetme korkusu,birey için en net ve perdesiz aynadır.Ona dönüp baktığınızda; bize sadece kendimizi ve bazen kendimize bile itiraf edemediğimiz;o,çok sevdiğmiz insanı gösterir.


Bu aynaya en son bakan kişi,''Can Divit'' oldu.Bu andan itibaren yaşadığı yüzleşme ile ondan hiç beklemediğimiz şekilde Sanem'i sırtladığı gibi kaçırdı.Kartepe sahneleri,her şeyiyle şahaneydi.Kendi adıma çok keyif aldım.Bu sahneler aracılığı her ne yaşanırsa yaşansın,bu ikilinin birbiri için ne derecevazgeçilmez olduğunu bir kez daha gördük.Yukarıda bahsettim değişimin canlı örneği Can ve Sanem ilişkisi.Erkenci Kuş'un yolculuğunun başından şu an içinde bulunduğumuz sürece geline kadar geçen zamanda iki karakterde muazzam bir değişim yaşadı.Ama bu konudaki birincliği elbette ''Can Diivit'' hak ediyor.Yaşananların etkisini en fazla onun karakterindeki değişimde görüyoruz.Sanem ile birlikte zaman zaman o,''salon adamı''çizgisinden çıkıyor.Bu sahneler gerçekten gerçekten kıymetli.Çünkü,''Can Divit''ten hiç beklemeyen hareketler bunlar.Yani,hep bahsettiğimiz;Can'ın kırmızı çizgileri...Sanırım,Hüma ve Polen'i bu derece çığırından çıkaran ve dengesizleştirende bu.Hadi diyelim,Hüma anneliğin verdiği koruma içgüdüsü ile saçma sapan davranıyor.Ama,Polen'in böyle, ''küçük kız çocuğu'' gibi davranmasına hiç anlam veremiyorum.İlk bölümlerde izlediğimiz karakterin,tüm büyüsü kaçtı.Kardeşini de yanına katıp,küçük sığ planlar yapan birine dönüştü.Planlar her ne kadar elinde patlasada tuhaf geliyor.
Ve son sahne...İtiraf edeyim,böyle bir final sahnesi hiç beklemiyordum.Şaşkınlıktan dilim tutuldu.Mekan oyunculuklar elbette ki seçilen şarkı her şey on numaraydı.Emeklere Sağlık.Daha nice güzel bölümlere.OKUYAN GÖZLERE SAĞLIK

16 Mart 2019 Cumartesi

Aşk'ın Kor Bir Ateş Misali Düştüğü Yüreklere-Hercai 1. bölüm

Bir çocuğa yapılabilecek en büyük kötülük onun kalbine nefret tohumları ekmektir.Çünkü,sanıldığının nefret sadece hedef aldığı kişiyi değil;gücünün yetiği herkesi ama en çok da,onu kalbinde büyyüten kişiyi yakıp kül eder.Çocukluk çağından,ebevenleri tarafından nefret duygusu ile büyütülmüş bir çocuk;zamanla kalbindeki tüm iyi duyguları kovar kalbinden.Diğer tüm duygular,onun için kurtulması gereken bir zaaftır.Aslına bakarsanız,bir seyirci olarak;temeline nefreti almış ve intikam duygusu yoğrulmuş hikayeleri izlemeyi tercih etmem.Ancak,''Hercai'' ben daha ilk sahneden itibaren büyülü dünyasına aldı.Evet,ilk bakışta;hikayenin temelinden sağlam bir intikam var gibi görünüyor.Fakat büyük resime bakıldığında bunun hikayenin başlangıcı için atılmış kuvvetli bir adım olduğunu görüyorsunuz.
Hikayenin ana damarı,''imkansız aşk hikayeleri''.İntikam duygusu,bu imkansız aşk hikayelerini güçlendirmek için kullanılan bir araç sadece.İmkansız hikayeleri diyorum,zira hikayede kafanı nereye çevirsen,imkansız bir aşk hikayesi çıkıyor karşına.Reyyan ve Miran bir tarafa,Azat,Yaren ve son olarak da Gönül...Anlayacağınız hikaye,tam olarak ''kırık kalpler durağı''Hercai'de tüm aşk hikayelerinin içinde;Reyyan ve Miran'dan sonra beni en çok etkileyen Azat oldu.O,fırtınalı konakta kalbini bu derece naif tutmayı başarması gerçekten inanılmaz.Belki hikayenin ilerleyen dönemlerinde, tıpkı Reyyan ve Miran gibi ''AŞK'' Gönül ile Azat'ın da kapısını çalar.Ve birbirlerine derman olurlar.Ama,Yaren için;böyle bir seçenek söz konusu değil bile.Zira,en başından, hikayedeki misyonunu net bir şekilde gördük.İlay Erkök olağanüstü bir iş çıkarmış.Yaren,Reyyan ve Miran'ın üstüne kara büyü gibi çökecek belli oldu.
Gelelim,masalsı Aşk'ın kahramanlarına.Reyyan ve Miran...Aşk bu yeryüzündeki en mucizevi duygudur.Kapısından girdiği kalpleri,eninde sonuda iyiliğe,güzelliğe ulaştırır.Tüm yaraları iyleştirdiği gibi,Miran'ın nefret ve intikam duygusundan kararmış kalbini de iyleştirecektir.Sadece biraz zaman lazım.Henüz hikayenin ilk durağını geçmiş olsakta ben,Reyyan ve Miran aşkına inandım.
Masal kahramanı gibiler.Ebru Şahin ve Akın Akınözü şahane bir uyum yakalamışlar.Sayelerinde muazzam sahneler izledik.Sanki,eski Türk Filmlerinden fırlamış iki aşık Reyyan ve Miran,öylesine sahici iki karakter.Birinci bölümün son sahnesinin şokunu hala üzerimden atamadım.Ne yalan söyleyeyim,Reyyan'ın,Gönül'ün gerçek kimliğini bu kadar çabuk öğrenmesini beklemiyorumdum.Reyyan'ın bu duydukları karşısında takınacağı tutumu çok merak ediyorum.Bana kalırsa,Reyyan'ın öğrendikleri,Miran'ın planlarına bir süreliğine de olsa taş koyacak.Bende,sizler gibi merakla 2.bölümü bekliyorum.Emeği geçenlere sonsuz teşekkürler...

14 Mart 2019 Perşembe

KAPANMAYAN YARALALAR-KUZGUN 5.BÖLÜM

Hepimizin yaşanmında bir daha hatırlamak istemeyeceğimiz;kötü hatıralar ve altından kalkması güç travmalar var.Her birimizin bu tip durumlarla baş etme yöntemleri türlü türlü.Ancak,özellikle çocukluk çağında yaşanılmış travmalar; sonraki yıllarda yaşanılan travmalara,oranla çok daha derin izler bırakır.Bu tür travmalar,sonraki tüm hayatınızı bir daha eskisi gibi olamayacak şekilde değiştirir.Siz,kayıplarınızın ve çektiğinizin acılarınızı geride bırakmaya çalıştıkça; bizi her adımımızda takip eder.Ve sonunda sizi,o keskin yüzleşme noktasına getirir.Nitekim,Kuzgun açısından da tam da böyle.Bir çocuğun, annesi ile ilişkisi tüm dünyasını şekillendirir.Ancak ne yazık ki Kuzgun,hayattaki en ağır darbesini annesinden almış,çok yalnız biri.Çok yalnız diyorum,çünkü bir kişi kaç yaşına gelirse gelsin,annesinden ve onun sevgisinden yoksun bir çocukluk dönemi geçirdiğiyse yanında yüzlerce kişi olsada yalnızdır.Aslına bakarsanız,içinde hala annesini ve onun kokusunu özleyen küçük bir çocuk var.Meryem'i her gördüğünde kelimelerin boğazında düğüm oluşunun ve öfke saçan gözlerinin sebebi de bu.Çünkü o,da biliyor ki ;Meryem'e doğru attığı ilk adımda, aralarındaki tüm duvarların un ufak olacağını biliyor.Fakat böyle bir durumda;çocuk Kuzgun'a ihanet eder gibi hissedeceğinden bunu yapamıyor.
Kim bilir belki bu,''Piknik Tüpü'' Bora'nın yaptığı psikopatlık bir işe yarar da;Meryem ile Kuzgun arasındaki buzları eritir.Şahsen ben Kuzgun'un çocukluğu ile yüzleşme sahnesinden böyle bir elektrik aldım.Oldukça umutluyum o yüzden.Ayrıca,Kuzgun'un,Bora'ya karşı yapmış olduğu hamleye hayran kaldım.Ters köşenin zirve noktası bu sahne olabilir.Gelelim bazen birbirine bir köprünün iki ucu kadar kavuşması imkansız; bazende bir nefes kadar yakın olabilen pek bir değişik çiftimiz,Dila ve Kuzgun'a...Hep söylerim, ''kıskançlık Aşk'ın ikiz kardeşidir''diye.Bir duygunun olduğu yerde;diğeri kendiliğinden var olur.Tarafların arasında,her ne geçmiş olursa olsun,bu böyledir.Bu sebeple Bora'nı gelişi bu ikili için asla bir tehlike olamaz.Aksine,Bora'nın varlığı;onları türlü sebeplerle daha da çok yakınlaşıracak,birbirine.Zira, şu an bulunduğumuz durum;tam manasıyla iki zıt kutubun hikayesi. Kuzgun ve Dila, geçmişlerinden; öyle kuvvetli bağlar ile birbirlerine bağlılar ki onlar isteseler de kopmaları mümkün değil.Bunu dün akşam,çok bir şekilde bir kez daha gördük.Özellikle duvardaki resim,Kuzgun kadar bizi de mest etti.Dila,adının anlamını birebir yansıtıyor.Gerçekten,''içten ve gönülden seven'' biri.Umarım,Kuzgun,kıymetini bilir bu sevginin.
Dila'nın delilleri savcılığa vermesi konusunda kesinlikle bir pit yeniği olduğunu düşünüyorum.Dila gibi;böyle sorgusuz sualsiz seven biri,sevdiğinin başını.Buna inanıyor musunuz gerçekten?Kesinlikle altında başka bir plan var.Aksi durum hem komik olur hem dizinin ruhuna uymaz.Üstelik;hepimizde hayranlık uyandıran;Dila'nnın sevme biçimini ve sevgisini sorgulanır,hale getirir.Bu yüzden,senaristlerin böyle bir hamle yapacağını hiç düşünmüyorum.Ama tabii bu, sadece benim fikrim.Neler olacağını bekleyip göreceğiz.Bence muazzam bir bölüm izledik.Bu ekibi bir araya getiren kim varsa alkışı hak ediyor.Ve elbette bu proje yüreğini koyan kim varsa;eline emeğine,yüreğine sağlık.


13 Mart 2019 Çarşamba

VAZGEÇİLMEZLERİMİZ-KADIN 53.BÖLÜM

Sevmek, herkes için türlü türlü anlamlar taşıyor.Kimimiz severken ilk sıraya kendimiz koyar, öyle severiz.Kimimiz ise sevdiğimizde;adeta kendimizi unutup,saf bir kalple sadece''severiz''Tıpkı, Arif gibi...Boşuna,''Arif Gibi Sevmek''lazım demiyoruz.Biz insanoğlu, içinde bencilik olan varlıklarız.Birini sevdik mi,illa karşılık bekleriz.Çünkü, sevmenin aslında;tek kişilik bir duygu olduğunu ve incitmeden,acıtmadan sevmeyi başarabildiğimiz takdirde;kalbimizin bir çiçek bahçesine dönüşme ihtimailini unutuyoruz.Severken,kendimizi de;sevdiğimizi söylediğmiz insanı daolmadık yerlere savuruyoruz.Elbette,Arif gibi;bu sevmek işini, hak ettiği üzere,''SEVDA'' olarak yaşayanlar da vardır eminim.Ekran hafızası oldukça biriyimdir.Kendi yaşanmışlıklarımı bir tarafa koyarak söylüyorum.Ekranda saysız, Aşk hikayesi ve ''Aşık'',karakter izlemişimdir.Ama, itiraf etmeliyim sevme biçimi ile beni en çok etkileyen karakterlerden,''Arif''.Hikayenin en başından beri,onlarca sınavdan geçti.Bu sınavlardan en byüğü sanırım;sevdiği için özgürlüğünden vazgeçmekti.Yinede karakterde en ufak bir bozulma görmedik.''Arif'',karakterinin usta bir kalemin elinden çıktığı bir gerçek.Ancak,Feyyaz Duman da öyle güzel ruh üflüyor ki;bilmeyen biri,''Arif'' karakterini gerçek sanabilir o derece. Oyunculuğuna sağlık,Feyyaz Duman...
Dün akşam genel itibariyle akıcı bir bölüm izledik.Özellikle, Doruk-Nezir sahnelerinin bambaşka bir duygusu vardıÇocuk masumiyeti,bu yeryüzündeki en özel şey.Ve açamayacağı hiçbir kapı yok.Bakınız,Doruk'çum masumiyeti ile Nezir'in kararmış kalbine sızmayı başardıÇocuklar, iyi ki var.Hep olsunlar.
Arif gibi,''yüzü gülmeyenler derneği''nin bir diğer üyesi de Ceyda.Zaten,bugüne gelenekadar türlü badireler atlatmış.Bir şahit olmadığı bu kalmıştı.Emre ile Şirin'in, mıç mıç ilişkisi.Bu zamana kadar hikaye devinimi içinde,bir insanın kaldırabileceğinden fazlasını yaşadı.Mümkünse,yaşadığı kötü anılar,heybesindekilerle sınırlı kalsın.Hftaya,yine dramı damardan bir bölüm izleyeceğiz.Bir tarafta;sevdiği için özgürlüğünü yakan,koca yürekli Arif; diğer tarafta çocuklar ile Nezir'in elinde esir olan Bahar...
Hikaye akışı içerinde,''Sarp'' karakterini sevmesemde şu gözardı edilemeyecek bir gerçek.Caner Cindoruk,gerçek bir oyuncu.Sayesinde izlediğimiz,her sahne için teşekkürler,emeklere sağlık

10 Mart 2019 Pazar

YENİ BAŞLANGIÇLARA-ERKENCİ KUŞ 33.BÖLÜM.

Hayat, keskin dönemeçlerinde insanı en sevdiği şeyler ile sınar.Bu sınanma, kişiyi kendisi ile yüzleştirerek yeni başlangıçlar yapmaya zorlar.Bu durum, bizim inatçılıkta keçilerle yarışabilecek çiftimiz;CanEm içinde geçerli.Hakkını yemeyelim Sanem,Can'ın inadını kırmak için çok uğraştı.Ama,baktı ki olmuyor;karşı atağa geçti.İyi ki de öyle oldu.Sanem'in aldığı kararlar ve çizmiş olduğu yeni yol, hem ''Erkenci Kuş''a hemde seyircisine nefes aldırdı.Tabii bunda,diziye yeni,sağlam bir hikaye ile katılan,''Yiğit''karakterinin etkisi tartışılmaz.Bugüne kadar, kıskançlığın binbir tonunu onlarca farklı şekilde gördük.Bu sahneler,Demet Özdemir'in şahane oyunculuğu ile birleşince,seyirci zevki kat be kat arttı.Ancak,birçok seyirci gibi bende,kıskançlığın sürekli olarak;''Sanem üzerinden sıkılmaya başlamıştım.İşte, tam bu noktada;''Yiğit'' karakteri ilaç gibi geldi.Özellikle son iki haftadır,sanki yeni başlayan bir diziyi izliyor gibiyim.Temposu zirve yaptı;karakterlere ayrı bir renk geldi.Haftalardır,''Salon Adamı'' imajı ile izlediğimiz;''Can Divit''in bir parça zorlandığında, o çizginin dışına nasıl hesapsız kitapsız çıkabileceğini gördük.Kendi adıma,bu başkalaşma sürecini böyle şahane bir şekilde izlemiş lmaktan son derece mennunum.Zira, zamanında Sanem,Can'ın etrafındaki kadınlardan az çekmedi.Zamanında diyorum,çünkü ''Polen''karateri Can'ın üzerindeki etkisini tam manasıyla kaybetti.Can, şu an geçmişlerinin hatırına,tıpkı annesi ile ilişkinde olduğu gibi ona sadece tahammül ediyor.Ve bence Polen'de bunun farkında; o yüzden davranışları bu kadar tuhaflaştı.
Can'ın kuralları konusunda ne kadar katı olduğunu hepimiz biliyoruz.Ancak bu bölümde izlediğimiz onda yaşanan değişim gerçekten inanılmaz.Tabii ki bunda önce Mevkıbe,sonra da Emre'nin yapmış olduğu oldukça ve etkileyici konuşmanın etkisi gerçekten çok büyük.Mevkıbe'nin,Can'a karşı naif ve sevgi dolu tutumunu zaten bildiğimzden;şaşırmadım açıkcası.Beni şaşırtan şey;Erkenci Kuş'ta beni en çok şaşırtan ve bir o kadar da mutlu eden durum,kardeşlerin birbirleriyle ilişkilerinde katettikleri mesafe.
Hatırlarsanız, ilk bölümlerde;Leyla-Sanem ve özellikle de Can-Emre iklilerinde sürekli olarak tek taraflı davranışlardan çatışmalar izliyorduk.Zaman ve çözülen sorunlar ile birlikte;kardeşler arasındaki duvarlar yıkıldı.Ve zaten olması gerektiği gibi birbirleriine sırdaş ve dayanak oldular.Özellikle;Emre'nin yaşadığı değişim şiir gibi.Mevcut durum mimari,Emre.Sözleri ile öyle bir sarstı ve kendine getirdi ki;Can, kendisinden hiç beklenmeyen bir şekilde;Sanem'i sırtadığı gibi kaçırdı.Gelsin,Kartepe sahneleri...Bu mükemmel bölümde,emeği geçenlere sonsuz teşekkürler...

9 Mart 2019 Cumartesi

KENDİNİ TANI İSTANBULLU GELİN 75.BÖLÜM

Bu bölüme en uygun başlık,''KENDİNİ TANI.Çünkü, Süreyya'nın son dönemlerde içine düştüğü,çıkmazın nedenlerinden birinin de ''kendini tanımaktan'' uzaklaşması olduğunu düşünenlerdenim.İnsanın,zor zamanında sevdiklerinin yanında olması, zaman zaman onların mutluluğu için;kendinden bir şeyler feda etmesi,çok özel ve önemli bir davranıştır.Ancak bu durum sürekli hale gelip; bir de üstüne, Süreyya  gibi hiçbir şekilde karşı tarafa yaranamazsan orada işler değişmeye başlar.Karşı tarafın mutluluğu için attığın her adımda,kendinden ve kendin olmaktan biraz daha uzaklaşırsın.Ve yolun sonunda, kendinle yüzleştiğinde; bir bakmışsın, bambaşka biri olmuşsun.Maalesef,Süreyya'da da böyle bir gidişat seziyorum.Umarım,yanılıyorumdur.Elbette, bir seyirci olarak karakteri bu şekilde; kendi dünyasına çekilmiş bir şeilde izlemekten hoşlanmıyorum.Ama kendi çapında yazmaya çalışan biri olarak, hikayeye bu derece,sert bir makas atmanın nedenini de çözmeye çalışıyorum.Malum, son sahne ile birlikte hepimiz, allak bullak olduk.Şimdi,benim şöyle bir teorim var.Hatırlarsanız sezonun ilk bölümlerinde;Süreyya'nın ruhundaki yıkıntılara çözüm bulmak amacıyla,psikolojik yardım almaya başladığını görmüştük.Belki, Süreyya'nın,ruhundaki çöküntü;gördüğü malum manzara ile başladı.Zira, bir kadın için görüp görebileceği en sarsıcı manzaralardan.Dilerim,artık Süreyya açısından bir şeyler değişir...
Süreyya ve Faruk ikilisinde yaşanan aksaklıklar dışında her şey şahaneydi.İpek ve Fikret gibi dizinin en arazlı karakterlerine katettirilen yol muazzam gerçekten.Ama,sanırım insanın elindekilerin kıymetini bilmesi için,kaybetmekle sınanması gerekiyor.Ki onlar bu yoldan çok defa geçti.Ve nihayet mutluluğa ulaştılar.Belki, aynı yoldan geçmesi sırası bu kez de Faruk'tadır.Bazen, geçen zamanla birlikte;belirli durumlar özelinde sanki insanlarlar birbirinin yerine geçmiş gibi olur.İşte,Süreyya-İpek sahnesinde tam olarak böyle bir his oturdu içime.O,an Süreyya'nın yüzündeki ifade, içinde bulunduğu durumu çok güzel özetliyor.Bu durumlar hariç bölümün genelinden son derece mennun oldum.Her duygunun bir miktar bulunduğu doyurucu bir bölümdü.Emeklere Sağlık.

7 Mart 2019 Perşembe

SEVDA DENİZİNDE,ALABORA OLMAK-KUZGUN 4.BÖLÜM

Her insanın yüreğinde,kendine bile göstermekten korktuğu yaraları vardır.Bazen, sırf bu yaralarla yüzleşmemek adına;acılarımızı göremeceğimiz kadar derinlere gömeriz.Bu hamle,zaafları olan insanlar için en kolay kaçış yoludur.Ancak,bazı yaralar vardır; üzerinden yıllar geçsede ne kendini unuturur, ne de ondan kalan yaraların sızısını.İşte, Kuzgun'un da masumiyet ile bulutların üzerinde gezindiği yıllardan kalma, böyle derin yaraları var.O,anlaşılmaz sertliği,kırılmaz kabuğu da bu yüzden.Çünkü, onun için sevmek,bir insanın gösterebileceği en net zaaf.Neticede,güvenmeye ihtiyaç duyduğu yılarda, ağır darbeler, hep sevdiklerinden gelmiş.Böyle, bir ruh hali içinde olan birinin herkesi sevgi ile kucaklamasını beklemek,saçma olur.Dikkat edin,verdiği sert tepkiler, tam bir ''adrese teslim'' aslında.Vazgeçildiği için,annesine ve kardeşlerine; aralarında uçurumlar olduğunu düşündüğü ve düşmanının kızı olduğu içinde,Dila'ya tepkili.Verdiği tepkiler; sert,soğuk ve yüksekten ama Dila'ya son yaptığı hareket hariç;hiçbirinde haksız olduğunu düşünmüyorum.Haklı olarak,geçmişinin ve çocukluğunun katili olarak herkesin canını yakmak,huzurunu kaçırmak istiyor.Hedefine de ağır,ama emin adımlarla yaklaşıyor.Buraya kadar tamam.Ama bazen ciddi şekilde hedef şaşırıyor.Tepkisinin bu derece ''şiddet'' içerikli olması bir yana,bir yere haklılığı olan tepkisini de yanlış kişiye yönlendirdiği düşüncesindeyim.
Bence bu tepkinin (elbette şiddet içermeyen halini),en çok Meryem hak ediyor.Tabii ki de Dila'nın da bu hikayede suçlu olduğu çok nokta var.Ama,Meryem'in davanışı biraz,(tencere dibin kara,senin ki benden kara) durumu oldu.Yani, insan biraz aynıyı çevirip kendisiyle yüzleştikten,sonra konuşmalı.Aksi durum,biraz komik duruyor.Sanki, kendisi zamanında çok annelik yapmış gibi.Ne bileyim,izlerken bende hesap soran bir anne değil de;kendi vicdan yükünden kurtulma çabası içindeki birini izlemiş hissettim.Sonuçta bir atkı örmekle,anne olunmuyor.
Ve gelelim Dila ile Kuzgun'un hayattan çaldıkları en özel güne.Her şeyi ile ilmek, ilmek örülmüş;duygu dolu çok özel bir sahne izledik.
Dila'nın vermiş olduğu ;o,hediyeler hem bizlere hem de Kuzgun'a çok derinlerden geçmiş yıllardan birer mesaj aslında.Hediyelere şöyle bir bakınca, bile ikisinin arasındaki kopmaz bağın birer göstergesi olduğunu görebiliyorsunuz.Bilmeyenler için söyleyim,onların çocuk olduğu yıllarda birine,''karışık kaset'' hazırlayıp,vermek görüp;görebileceğiniz en muazzam hediyeydi.Sevdiğni söylemenin en naif haliydi.Bu sebeple izlerken;çok duygulandım.Zira günümüzde,ne böyle özel ve naif şeylere değer vermek,kaldı, ne de bunları düşünüp hazırlamak.O,gecenin sabahında yaşanlardan sonra uzun bir süre bu tarz sahneler göremeyeceğimizi düşünüyorum.Kuzgun,Dila'yı sözleri ile öyle uzağa fırlattı ki,burdan geriye dönüş,ne zaman,nasıl olur?Hiçbir fikrim yok.Bekleyip, göreceğiz.Ama bildiğm tek şey,bölüm şahaneydi.EMEKLERE SAĞLIK.

6 Mart 2019 Çarşamba

MASUMİYET-KADIN 52.BÖLÜM

''Masumiyet'' insana, çocukluk yıllarında miras kalabilen tek duygu.Kalabilen diyorum çünkü, ne yazık ki geçen yıllar ve yaşanan olaylar,bu duygunun insan kalbinde barınmasına izin vermiyor.Ama tabii bu genellemeler dışında kalan bazı güzel insanlar da var.Belki de ''Kadın'' dizisi tüm eleştirdiğimiz yanları bir tarafa, bu yüzden hala bu kadar özel.Ancak, bu konuda imza niteliği taşıyan karakter,Ceyda,Arif ve Bahar.Her insan gibi belli defolara sahip olmalarına rağmen;karşılarına çıkan türlü problemlerle savaşırkem her daim iyilikten yana olmayı başarabilmiş bu üçlü.

Bu konuda özellikle Ceyda ve Arif'in topluma örnek olabilecek niteliklere sahip olduğunu düşünenlerdenim.Ceyda ve Arif insanoğlu'nun, ego savaşlarında yenilmemek adına, sıklıkla sınıfta kaldığı ''dürüstlük'' sınavında hep başarılı.Bunun en önemli sebebi de sanırım,''maskesiz'' olmaları.Bugüne kadar ne Ceyda ne de Arif, toplumun yaftalamalarına maruz kalmamak için,kendini perdelemedi.Nitekim,kurgunun dışına çıkıp;çevremize ufak bir göz gezdirdiğimiz vakit, bu tarz onlarca görebiliyoruz.Bu da bir yaşam şekli ve korunma mekanizması.Saygı duyarım, ancak benlik bir durum değil.Çünkü ben,insanın yaşanmışlıklardan ve dolasıyla da defolardan oluştuğuna inanlardanım.Hiç kimse mükemmel değildir.Mükemmel insan, yoktur.Sadece tüm yaşamışlıklarına rağmen iyi veya kötü olmayı,''seçen insan vardır.Hikayenin, başından beri,bu sebeblerden ötürü ''Arif'ciyim''.Ve hikaye nereye evrilirse,evrilsin.Öyle de kalacağım.Sarp ve Arif arasındaki en keskin fark da bu bence.Biri,tüm yaşananlara rağmen,''çocukluk masumiyeti''korumayı başarmış; diğeri yaşananları dayanak göstererek,''çocukluk masumiyeti'' ile çoktan vedalaşmış iki karakter var, karşımızda.
Bahar'ın mevcut durumuna ayrı bir parantez açmak istiyorum.Çünkü, içinde bulunduğu durum gerçekten bir insan için dayanması en zor sınavlardan.Yıllarca,çocukların için,yaşadığın mutlu anlara tutun.Binbir, çeşit zorlukla boğuş,tam geleceğe doğru yeni bir atmaya karar vermişken;toprağa gömdüğün eski defterler,yazdığından bambaşka sayfalarla çıksın, karşına.Kim olsa, ciddi bir bocalama evresine girer.Bence şu an o, da tam böyle bir süreç yaşıyor.Zira ne içinde bulunduğu ruh hali, ne de kaldığı o ev, sağlıklı karar vermek için uygun bir ortam.Sarp'ın geçmişinin ucunun bir şekilde Arif'e değeceğini düşünüyordum.Ama bu benim beklediğimden de ağır oldu.Bu işin ucu nereye varacak bilemiyorum.Ancak, bu olay ile Bahar ve çocuklarının mahalleye dönüşü için bir yol açılacak gibi geliyor bana.Bekleyip göreceğiz hikayenin gidişatını.EMEKLERE SAĞLIK.

3 Mart 2019 Pazar

KISKANÇLIĞIN ANATOMİSİ-ERKENCİ KUŞ 32.BÖLÜM

Bir seyirci olarak, izlemekten en keyif aladığım tür romantik komedi tarzındaki işler.Romantik komedi türündeki işlerin bu kadar sevilmesinin sebebi, bence ruha iyi gelen bir tarafının olması. Eğer yapılan işe özenilirse seyirci üzerindeki etkisi, bitmesinin üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen devam ettirebilen işlerde var.Şu an ekran yolculuğuna şahane bir tempo ile devam eden, bu yolculuğun uzun seneler sürmesini dilediğim,Erkenci Kuş'ta benim kalbimde böyle bir yerde.Eminim, yıllar sonra da büyük bir keyifle izlediğim işler arasında olacak.Şansı,bahtı açık olsun.

Gelelim, türlü şahaneliklerle bezeli bu güzel bölüme.Haftalardır, söyledim kıskançlık romantik komedilerin en güçlü silahıdır.Doğru kullanıldığı taktirde hem hikaye akışını canlandır hem dağılan karakterleri toparlar. Nitekim öyle de oldu. Erkenci Kuş seyrcisi olarak biz,Sanem'in kıskanç hallerini görmeye çok alışkınız.E yalan yok, bu sahneleri izlerken çok eğlendik halen de eğleniyoruz, ama ben uzun süredir bu duygunun Can Divit üzerinde nasıl duracağını merak edenlerdendim.Dün akşam ki bölümü izledikten sonra, bu merak duygusunun ne kadar haklı bir gerekçesi olduğunu bir kere daha gördüm.Ey kıskançlık sen nelere kadirsin!Hayat, çemberini kalın, çizgililerle çizmiş, Can Divit'i bile ne hallere soktun.İnsan,kaybetme korkusuyla sınandığında, kendinden ve o hiç vazgeçemeceğini sandığı katı kurallarından vazgeçmek zorunda kalır.Çünkü, aşk bazen kural tanımazlıklıktır.Nitekim,''Yiğit'' karakterinin hikayeye dahil oluşuyla; Can Divit karakterinin de kurallarını ne kadar ensetebileceğini hep birlikte gördük.Düşünün, Can Divit gibi kalın kırmızı sahip biri olmayan marka ve kampanya uyduruyor kafasından.Üstelik ürün sıradan bir top yani.Sanem'in, Yiğit ile bir dakika fazladan zaman geçirmesi ile bile bu derece rahatsız ediyorsa; kıskançlıkta sonraki aşamaları çok merak ediyorum.Bu sahneler aracı ile Can Yaman'ın komedi türündeki yeteneğini de bir kez daha görmüş olduk.Bu bölüm komedi konusunda Demet Özdemir ile birlikte zirve yaptılar BÖLÜMÜ BEĞENMEDİM,BAYILDIM.EMEĞİ GEÇENLENLERE ÇOK TEŞEKKÜRLER.33.bölüm bölüm  önizlemesinde anlaşılacağı üzere  önümüzdeki haftada çok eğleneceğiz efenim.

2 Mart 2019 Cumartesi

MASALLAR DA DEĞİŞİR ZAMANLA-İstanbullu Gelin 74.bölüm

Ben hayatta da, izlediğm hikayelerde de genel geçer durumlar hariç, salt kötülüğe inanmayanlardanım.Çünkü, yaratılışımız gereği;hepimizin içinde iyilik ve kötülük tohumları bulunur.Bunu noktada bizi farklı kılan şey, başta yetiştiğimiz çevre ve okul,aile gibi içine doğduğumuz yerlerde kazandığımız insani değerler. Bir insanın içinde iyilik tohumlarının,kötülük tohumlarına oranla daha hızlı büyümesindeki öncelikli görev, o kişinin ailesinindir.Netice itibariyle, çocuklar ailesinin aynasıdır.Düşünün, aile yaşantısında;sürekli kötü davranışlara maruz kalmış,sevgi kırıntısı dahi görmemiş birinin, iyi biri olması beklenilebilir mi?Elbette ki zamanla imsan zamanla değişir.Kastetmek istediğim şey bu değil.Ama genele baktığımızda aynada kendine bakıp,bu değişimi göze alabilen insanlar çok azdır.İşte tam da bu sebeple izlediğm hikayelerde; değişip,dönüşebilen karakterler benim için çok kıymetli.
Çeşitli hikayelerde bunun örneklerini görsekte bu konudaki en güzel örnek bence, ''İstanbullu Gelin''.Zira, hikayenin en başından beri, hikayeye dahil olan her karakter bazen iyi, bazen da kötü denilebilecek değişimler  yaşadı,halen de yaşıyor.Ancak bu konudaki en bariz örnekler,bence Adem ve Süreyya.Adem,ruhu karanlıkta kalmış bir adam,kendisiyle yüzleşti ve aydınlığa kapılaını sonuna kadar açtı.Dizinin ilk bölümlerindeki hali ile şu an izlediğimiz hali arasında siyah ile beyaz kadar fark var.Ve bu gerçekten müthiş bir şey.Ancak buradaki sıkıntı,Adem bu değişimi yaşarken,Dilara'da sanki birlerek ve isteyerek bıraktığı hasar.Osman'ın da dediği gibi,''Hikayesindeki herkesi,bir şeklde affetti,ama Dilara ile olan hesabını kapatamadı.Sanki Adem, onu mutluluğu ile cezalandırmak istiyor gibi.Kabul ediyorum,Güneş Adem'in iyiliği seçmesinde son derece etkili oldu.Ama ben, bu noktada  Dilara'nın hakkının fazlasıyla yendiğini düşünüyorum.Hikayelerinde işler ters gitmiş olabilir, ama o da Adem için en az, Güneş kadar çabaladı.Bunu unutmamak lazım.
Şimdi,birçoğunuz Adem tamam da,Sürreyya ne alaka diyorsunuz.Şöyle ki,Adem'deki değişiklik ne kadar pozitif ise Sürreyya'daki değişiklik bir o kadar negatif.Tabii bu söylediğim, kişiliği ile ilgili değil.Ancak, burdaki bence daha kişi için, daha incitici ve tehlikeli.Çünkü, ne yaparsa yapsın, kimseyi mutlu edemiyor.Üstelik,kendinden verdikçe veriyor.Ancak, yinede kimseye yaranamıyor.Özellikle, bu bölüm gelen vurdu, giden vurdu.Her şeyi bir tarafa bırak,Esma'yı hiç anlamadım.Kıymet'in kıskançlığını çok iyi bildiği halde, bunu nasıl yapıyor.Süreyya'nın karakterindeki biri bunları nasıl yutar?Haftaya ki bölümü bu yüzden çok merak ediyorum.EMEKLERE SAĞLIK.