9 Şubat 2019 Cumartesi

Hayat Bazen Soruları Bilmediğimiz Yerlerden Sorar-İstanbullu Gelin 71.bölüm

Hayat, denen uzun yolculuk her zaman yaşadığımız süreç boyunca önümüze yepyeni kapılar açar.Her kapının ardında cevabını bulmakta daha da zorlanacağımız bir soru karşılar bizi.Belki de İstanbullu Gelin'in bu derece sevilip benimsenmesinin nedeni de budur, kim bilir? Uzaktan bakan bir seyirci için ''İstanbullu Gelin'' klasik bir konak hikayesi olabilir, ama bu yolculuğa yetmiş bir haftadır şahitlik eden biri olarak durumun bundan ibaret olmadığını gönül rahatlığı ile söyleyebilirim.Evet, hikayenin en temelinde göşterişli bir konak ve içinde yaşanan sağlam ''kardeş'' çatışmaları var. Bu da hikayeyi besleyen ana damarlardan biri.Ama ''İstanbullu Gelin'i'' tek başına bu şekilde tarif etmenin, hem karakterlere can veren oyunculara ve yazdıkları ile bizi de hikayenin içine dahil eden şahane senaryo ekibine hem de ''İstanbullu Gelin'' dünyasını ete kemiğe büründürüp ona ruh katan değerli yönetmenimiz Zeynep Günay Tan'a çok büyük bir haksızlık olduğunu düşünenlerdenim. Çünkü,tüm karakterler ''o kadar gerçek ki aslında'' her biri ''bizim gibi'' duygular ile bezeli.Karakterler bizler gibi kızan, üzen,gülen, zaaflara sahip sıradan insanlar aslında.Sanırım, İstanbullu Gelin'in hepimizi büyülen ''gerçekliği'' de buradan geliyor...
Düşünün, ''Esma Boran'' gibi hayatın kontrolünü yıllarca elinde tutmuş biri için şu an içinde bulunduğu durumu ve bunun hali hazırda görünmekte sonuçlarını kabul etmek ''Esma Sultan'' için ne kadar yıkıcı bir durum.Süreyya'nın mevcut koşulları koruma çabasını, yanlış anlaması ve onun bulduğu çözümleri ısrarla geri ittirmesi de bu yüzden.Konakta yaşayan kişilerin Süreyya'ya hissettirdiği gibi bir taht kavgasının olduğunu düşünmüyorum. Süreyya, sadece kendi gücü ölçüsünde aileyi bir arada tutma çabasında.
Aslına bakarsanız Faruk-Adem- Fikret üçlüsünde kardeşlik duygusunun bir türlü sağlam zemine oturup devam edememesinin nedeninin de, altan alta devam eden bu ''taht kavgası''olduğnu düşünüyorum.Fikret yıllarca, Faruk'un ışığından dolayı kendini gösterememiş bu durum sebebiyle kendine olan saygısını yitirmiş biri.Adem'in dünyası,zaten bambaşka bir girdap.Çocukluğu,türlü travmalarla geçmiş birinden sağlıklı düşünmesini ve ilk anda sevgi dolu biri olmasını beklemek saçma olur.Ben, sevginin zaman içerisinde öğrenilen bir olgu olduğunu ve bunun için insanı iyiliğe yönlendiren bir sebebe ihtiyaç olduğunu düşünenlerdenim.Ve ''Adem '' nihayet sebebe kavuştu.Bundan sonrası onun için çok farklı olacak, inanıyorum.Çünkü o,artık bir''baba''.
Zaten bütün mesele,günün sonuda tüm yaşanları arkanda bırakıp yeniden aile olabilmek, var olan yaralarını öyle sarabilmek değil mi? Emeği geçen herkese, sonsuz alkışlar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder